Haberi duyduğumuz anda kafamızda felaket senaryoları canlanmaya başlıyor. Konuyla ilgili yaşadığımız acı tecrübeler içimizdeki bütün iyi ihtimalleri yok etmiş anlaşılan.
Sabahleyin duyduğumuz bir kayıp haberi, akşamına varmadan tüyler ürperten, insanlığımızdan utandıran, içimizi kanatan, dehşet verici cinayetlerle sonuçlanıyor. Konduramadığımız ölümle, küçücük tabutlarda kocaman gerçeklerin cenazesini kaldırıyoruz kendi vicdanlarımızda…
Toplum olarak bu olaylar bizi böyle yaralarken birde anne ve babalarını düşünün, kaldırmıyor insanın içi. Toplum olarak şiddete meyilli olmaya başladık. İnsan sormadan edemiyor kardeşlikten barıştan saygıdan sevgiden söz ederken ne ara buralara geldik.
Kadına şiddet, çocuğa şiddet, Anneye şiddet, Babaya şiddet, Hayvana şiddet.
Öyle ya sadece bize mi öğrettiler kaba kuvvetle şiddetle hiçbir şeyi çözemeyeceğimizi. Maalesef ki ülkemizde sudan sebeplerle birçok insanımız, darp ediliyor, dövülüyor, sövülüyor ve hatta öldürülüyor. Yol verme kavgasında ölen insanımız var.
Ama nasıl isimlendirirsek isimlendirelim tertemiz, saf sabi ve sübyanların, küçücük günahsız çocukların katledilmesini, yine de toplum vicdanımızda kapanmaması zor yaralar bırakıyor. Biliyorum ki yaratılanları yaratandan dolayı hoş gören, halen içinde insana ve canlıya karşı sevgi saygı ve hoşgörüyü yitirmeyen, yaşananları lanetleyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Mademki şiddeti toplum olarak çözemiyoruz. Gelin birey olarak taşın altına elimizi koyalım, en azından bu şiddet olaylarını çocuklarımıza izletmeyelim. Küçücük dünyalarını karartmayalım. Toplum olarak
şiddet kelimesini Lügatimizden çıkartarak, her şeyi konuşarak, istişare ederek hoşgörüyle çözmemiz dileklerimle…
Hoşça ve DOSTÇA Kalın…
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!